Ara öğünlerde
içmek koşuluyla günde en az 2 fincan orta şekerli Türk kahvesi tükettim. Oradan
aldığım şeker, vücudumun bana ‘şeker de şeker’ diye tutturmasını frenledi.
Ayrıca yarattığı tokluk hissiyle aklımın yemeğe kaydığı her anı sonsuza kadar
erteledim.
Kemeri gevşeteceğiniz an gelecek Öyle bir an var, emin olabilirsiniz. Sizin için en iyi diyetin ne olduğuna bir süre sonra vücudunuz otomatik olarak karar veriyor. Canınızın deli gibi çikolata çektiği bir anı düşünün. Bu anlardan günde 500 kez yaşama olasılığı yok. İlk anda iradenizi ödüllendirecek bir parça çikolatayı yutup, başkasını istemeyeceksin telkinini yapacaksınız kendinize. Daha da isteyen arsız bir iradeyle karşı karşıyaysanız işte o zaman harika bir yardımcı daha öneriyorum: Orta şekerli Türk kahvesi...
İlk elden ‘Kahve bende çarpıntı yapıyor’ diyenleriniz olacaktır. Makul oranda tüketirseniz yapmaz, üstelik çarpıntı kalbin hiç çarpmamasından daha iyidir diye korkunç bir espri yapmama neden olmayın... ‘İyi de ben kahve içmekten hiç haz almıyorum’ diyenleriniz için de ‘Haz aldığınız şeylerin sizi diyete başlamadan önceki halinize nasıl getirdiğini bir düşünün’ şeklinde bir yanıtım olabilir. Bunları bir kenara koyalım...
Tokluk hissi sağlıyor
Türk Kahvesi, pişirme şekli açısından dünyanın en az zararlı kahve türlerinden biridir. Kahvenin tüm detayları ve yağları telvede kaldığından üzerindeki su süzme ve en az filtre kahve kadar zararsızdır. Üstelik filtre kahve dâhil diğer tüm kahve içecekleriyle karşılaştırdığınızda tokluk hissini tetikleyen bir yanı da vardır. Sizi şişkin hissettirir. Hele ki sabahları kahvaltıdan önce içilecek bir kahve güne zinde başlama katsayınızı da artırır. Ben kişisel deneyimimde ara öğünlerde içmek koşuluyla günde en az 2 fincan Türk kahvesi tükettim. Oradan aldığım şeker, vücudumun bana ‘şeker, şeker de şeker’ diye tutturmasını frenledi. Ayrıca bahsettiğim tokluk hissiyle aklımın yemeğe kaydığı her anı sonsuza kadar erteledim. Ama siz siz olun öğünlerinizin yerine kahve koymaya kalkışmayın.
Kemeri gevşeteceğiniz an gelecek Öyle bir an var, emin olabilirsiniz. Sizin için en iyi diyetin ne olduğuna bir süre sonra vücudunuz otomatik olarak karar veriyor. Canınızın deli gibi çikolata çektiği bir anı düşünün. Bu anlardan günde 500 kez yaşama olasılığı yok. İlk anda iradenizi ödüllendirecek bir parça çikolatayı yutup, başkasını istemeyeceksin telkinini yapacaksınız kendinize. Daha da isteyen arsız bir iradeyle karşı karşıyaysanız işte o zaman harika bir yardımcı daha öneriyorum: Orta şekerli Türk kahvesi...
İlk elden ‘Kahve bende çarpıntı yapıyor’ diyenleriniz olacaktır. Makul oranda tüketirseniz yapmaz, üstelik çarpıntı kalbin hiç çarpmamasından daha iyidir diye korkunç bir espri yapmama neden olmayın... ‘İyi de ben kahve içmekten hiç haz almıyorum’ diyenleriniz için de ‘Haz aldığınız şeylerin sizi diyete başlamadan önceki halinize nasıl getirdiğini bir düşünün’ şeklinde bir yanıtım olabilir. Bunları bir kenara koyalım...
Tokluk hissi sağlıyor
Türk Kahvesi, pişirme şekli açısından dünyanın en az zararlı kahve türlerinden biridir. Kahvenin tüm detayları ve yağları telvede kaldığından üzerindeki su süzme ve en az filtre kahve kadar zararsızdır. Üstelik filtre kahve dâhil diğer tüm kahve içecekleriyle karşılaştırdığınızda tokluk hissini tetikleyen bir yanı da vardır. Sizi şişkin hissettirir. Hele ki sabahları kahvaltıdan önce içilecek bir kahve güne zinde başlama katsayınızı da artırır. Ben kişisel deneyimimde ara öğünlerde içmek koşuluyla günde en az 2 fincan Türk kahvesi tükettim. Oradan aldığım şeker, vücudumun bana ‘şeker, şeker de şeker’ diye tutturmasını frenledi. Ayrıca bahsettiğim tokluk hissiyle aklımın yemeğe kaydığı her anı sonsuza kadar erteledim. Ama siz siz olun öğünlerinizin yerine kahve koymaya kalkışmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder